Rüyanız hayrolsun veya bir Yeniköylünün hatıra defteri
Alper Kaya, Didem Ünal Demir’in Everest Yayınları'ndan çıkan ilk romanı “Bu Cenazeyi Bana Lütfeder misiniz?” kitabını yazdı.

Görsel: "Bu cenazeyi bana lütfeder misiniz?" kitabı kapağı
Alper Kaya
İdeal bir suç romanından ne beklersiniz?
Evvela, dört başı mamur bir muamma içersin. Ardından bu muammayı çözerken okuru da bu işe biraz olsun ortak etsin. Tabii bir de okuyucudan asla bir şey gizlemesin. Bir de gerçekçi olsun mu? Olsun.
Kendi deyimiyle ‘otuz yıllık bir kitap ebesi’ olan Tecrübeli Editör Didem Ünal Demir’in geçtiğimiz haftalarda Everest Yayınları etiketiyle okurlarla buluşan ilk romanı “Bu Cenazeyi Bana Lütfeder misiniz?” sadece bu kriterleri karşılamakla yetinmeyip bir de bu türde oldukça zor olan ince bir mizah dozunu da kararında serpiştirmekten geri durmuyor.
Belki şehre bir kiracı gelir…
Romanımızın Başkahramanı Esin, İstanbul’daki yaşantısını zorlu bir boşanma ve mecburi bir uzaktan çalışma süreci nedeniyle noktalayarak tam da pandemi döneminde Ege’deki küçük, şirin bir köye yerleşiyor. Peki bu şirin köy ne kadar şirin ve sakinleri ne kadar sakin? Köyün muhtarı metelik, ballıbok ve dolanbaz gibi sıfatları olan Ramazan’ın beklenmedik ölümüyle birlikte bu sorular ortaya çıkar… Tabii, tahmin edebileceğiniz üzere olaylar gelişir.
Taşra hikayelerinde sıkça ıskalanan bir kavram vardır: Taşra.
Didem Ünal Demir, ilk romanında bu tuzağa düşmüyor ve taşrayı gerçekten inanılması güç bir şekilde gerçekçi betimliyor. Birbiriyle çıkar ilişkisi olan çocukluk arkadaşları, köylük yerdeki dinamikleri, gelip geçenleri veya gelip yerleşenleri o denli inandırıcı bir şekilde resmediyor ki; romanın harika kapağına imza atan kişinin Didem Hanım’ın eşi Oğuz Bey olduğunu, Didem Hanım’ın da İstanbul’da yaşadığını bilmeseniz; Esin karakterini ve komşularını birebir kendi hayatından aldığını düşünebilirsiniz.
Suç anlatılarının riskli suları
Bir suç anlatısını riskli sularda yüzdüren birkaç detay vardır. Örneğin rüyalar. “Bu Cenazeyi Bana Lütfeder misiniz?” romanı, Başkarakteri Esin’in Zoom üzerinden yürüttüğü terapi süreçleri nedeniyle kendisini keşfetme sürecini de içermesi nedeniyle rüyalara önemli bir yer ayırıyor. Ancak burada herhangi bir riskli sonuca ulaşmıyor. Hatta eğer okuduysanız, “Bir Kriminoloğun Maceraları” üst başlığıyla dilimize çevrilen popüler çizgi roman serisi Julia’daki işlevselliği uyguladığını fark edebilirsiniz. Rüyalar o kadar başarılı bir şekilde hikaye içinde boy gösteriyorlar ki, hem hikayenin alt metinlerine hem de Esin karakterinin kendini keşfetme sürecine dair önemli ipuçlarını içeriyorlar.
Bir diğer riskli detay, gerçekçilik. Ancak sanki bu kitap pandemi döneminde yazılmışçasına gerçekçi ve diri kovid detaylarına sahip. Kalabalık bir ortamda dirseğe kadar indirilmiş maskeler dahil…
Bir de bu kitaba has bir detay daha düşelim: Kadın karakterler.
Normalde, polisiye-suç hikayeleri oldukça maskülen anlatılardır. Bu nedenle bu alanda kalem oynatırken kadın karakter yazmak isteyen yazarlar genelde ‘erkekleşmiş’ kadınlar veya ‘cinsiyetsiz’ kadınlar yazar. Agatha Christie’nin Miss Marple’ı veya teşkilatın içinde yer alırken katılaşmak zorunda kalan başka kadın polis karakterleri gözünüzün önüne getirdiğinizde ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Fakat Didem Ünal Demir’in Başkahramanı Esin, ne ‘cinsiyetsiz’ ne de ‘erkekleşmiş’. Tam anlamıyla, zorlu bir boşanmadan çıkmış, evliliğini geride bırakmış, iş hayatında kadın olmanın da zorluklarını zaman zaman yaşamış ve yeni bir hayat kurmak için çok uzaklara yerleşmeyi kendisine çözüm bilmiş ama hâlâ kendisini tam olarak çözememiş bir figür.
Üstelik kendisini çözerken, köyü de çözüyor.
Böylece karşımıza okuması keyifli, katmanlı bir şekilde açılan, gerçekçiliği ve bir o kadar da sarkastik detayları elden bırakmayan harika bir ilk roman çıkıyor.
Evrensel'i Takip Et